Glokom hastasıyım, hangi doktora veya hastaneye gitmeliyim? Hastane ve doktor seçiminde nelere dikkat etmeliyim? Tedavi ücretleri nedir, nasıldır? Sigortam tedaviyi karşılar mı? Sadece glokom için değil, hemen her hastalıkta sorulan bu sorular, tedavi sürecine başlayacak olan glokom hastaları tarafından sıklık soruldu bana.
Açıkçası ben Türkiye’de sağlık sektöründeki özel kurumların hiçbirine güvenmiyorum. Hem işimle ilgili olarak çok fazla içlerine girip çıktım, hem de kendi deneyimlerimin dışında yakın arkadaşlarımın yaşadıklarına tanık oldum. Bu nedenle özel hastanelerin hiçbirine, hiçbir şekilde güvenmiyorum. Çünkü özel hastaneler bizleri birer hasta olarak değil, tam anlamıyla müşteri olarak görüyor. Onlar açısından öncelikli konu hastanın sağlığı değil, kurumun para kazanabilmesi. Bu nedenle de hiç gerek duyulmayan testler, gereksiz ameliyatlar vb yapıp yüklü bir fatura çıkarabiliyorlar. Hatta hiç yapılmamış işlemleri bile yapılmış gibi gösterip, hastadan bu ücreti tahsil etmeye çalışan özel hastaneler olduğunu biliyorum. Üstelik de Türkiye’de çok büyük üne sahip olan kurumlardan söz ediyorum.
Glokom tedavisi için hiçbir özel hastaneye gitmedim. Giden arkadaşlarımdan edindiğim bilgilere göre, SGK’li hastalar, glokom tedavisinde özel hastanelerden ücretsiz olarak yararlanamıyor. Bir özel hastaneden telefonla aldığım bilgide söylenene göre, SGK’li hastadan alınan fark ücreti, hemen hemen sigortasız hastadan alınan ücrete yakın bir seviyede olabiliyormuş. Film çekiminden, diğer ölçüm ve testlerden alınan katkı payları da, yine yüksek meblağlara ulaşabiliyor. Özel sağlık sigortası olanlar bu konuda daha şanslı. Ama yine de tedaviye başlamadan önce sigortanın neleri kapsayıp neleri kapsamadığını ve hastanenin özel sağlık sigortası olanlardan ücret talep edip etmeyeceğini en başından hastaneyle konuşmak gerektiğini belirtiyor bir başka arkadaşım. Bu konuda onun da ağzı yanmış zira.
Burada bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum: Sigortalı olduğunuz için sizin cebinizden herhangi bir ücret çıkmayacak bile olsa, sonuçta hastane o parayı sigorta şirketinden veya devletten alacağı için, size gereksiz bir sürü işlem yapabilecektir yine de. Bunun örneklerine bizzat tanıklık ettim. Gözle ilgili bir sorun yaşayan arkadaşımın babası için bir özel hastane ameliyat yapılması gerektiğini söyleyip astronomik rakamlar isterken, bir başka hastane hiç böyle bir ameliyata gerek olmadığını belirterek tedaviyi ilaçlarla sürdürdü. Yani “Nasıl olsa parası benim cebimden çıkmıyor” diye düşünmemek gerek. Bu tür işlemler sizin özel sağlık sigortanızı (hastalık kapsamı, primler vs) etkilediği gibi, gereksiz bir ameliyatla sağlığınıza da çok ciddi zararlar verebilir.
Tüm bunlara rağmen “Yok, ben ille de özel hastaneye gitmek istiyorum” diyorsanız, bu alanda zaten isim yapmış kurumlar belli. İstanbul için konuşursak, en bilineni Dünya Göz Hastanesi. Ben burayı sadece 7/24 açık olduğu için, acil durumlarda göz tansiyonumu ölçtürmek için kullanıyorum. Ücretsiz göz tansiyonu ölçümü yapılıyor günün 24 saati. Tabii her şubesinde değil. Altunizade ve Ataköy şubeleri 24 saat açık kesin olarak bildiğim. Buraya glokom şüphesiyle giden bir arkadaşımın aylarca çeşitli testlerden geçtiğini, her gidişinde 1.000-.1500 TL gibi ödeme yaptığını (sigortası yok), hâlâ durumunda bir netlik olmadığını biliyorum. Başka iki arkadaşım da glokom tedavisi için gidiyor. Biri gayet memnun olduğunu söylüyor. Açık açılı glokom olduğundan, zaten göz damlalarıyla hiç zorlanmadan kontrol altına alınabildi tansiyonu.
Sadece glokom için değil, hemen her hastalık için önerim, ya üniversite hastaneleri, ya da eğitim ve araştırma hastaneleri. Glokom özelinde konuşursak, devlet hastanelerinin göz hastalıkları servisinde glokom tedavisi için yeterli donanım zaten bulunmuyor. Dolayısıyla glokom hastalarına yapabilecekleri pek bir şey yok. Bu durumda, yaşadığınız yerde veya en yakın yerdeki üniversite hastanesi göz polikliniklerini tercih edebilirsiniz. Bir diğer alternatif de, bahsettiğim gibi eğitim ve araştırma hastaneleri.
Bizzat gittiğim, tedavimin yapıldığı iki hastane var: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Polikliniği ile Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: İlk akut ataklarımı geçirdiğimde (Ekim 2012) Bursa’daydım. Evim de üniversiteye yakın olduğu için burayı tercih etmiştim. İlk müdahale ve sonrasında bir süre kontrollerim burada yapıldı. Üniversite hastanesi olduğu için, ticari hiçbir kaygı taşımıyorlar ve hastayı sadece hasta olarak görüyorlar. Bursa’da yoğun bir nüfus da olmadığından, hastane fazla kalabalık da değil. İlk olarak asistan hekimler ilgileniyor hastayla. Sonra hocaları; yardımcı doçent, doçent, profesör doktorlar bakıyor durumunuza göre. Aynı anda başınızda 4-5 doktor görmeniz mümkün. Kendinizi gerçek anlamda özel hastanede gibi hissedebiliyorsunuz. Burada asistan hekimlerin eğitimi verildiğinden, hastalığınızla ilgili detaylı inceleme vs yapılıyor. Yani ne sıradan devlet hastanelerindeki gibi bir an önce muayeneyi bitirip sıradaki hastaya bakma telaşı var, ne de özel hastanelerdeki gibi hastayı müşteri olarak görüp gerekli gereksiz testlerle parasını alma eğilimi. SGK’li hastalar, sadece devletin belirlediği cüzi bir katkı payını ödüyorlar eczanede. Sigortası olmayan ücretsiz hastalar için de muayene ücretleri çok çok düşük. Ancak diğer testler ve olası operasyonlar için ek ücret verilip verilmediğini bilmiyorum. Kulak misafiri olduğum bir konuşmada, son derece düşük ücret ödendiğini söylediklerini anımsıyorum. Bu konuda hastane telefonundan gerekli bilgi alınabilir. Web sitesini ziyaret etmek burayı tıklayın
Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Bursa’dan İstanbul'a döndükten sonra hastane araştırmaya başladığımda, tesadüfen buldum burayı. Yaklaşık 11 aydır sık sık gitmek zorunda kaldığım hastane için şunu söyleyebilirim ki, tercih edilecek en iyi göz hastanesi burası. Doğrudan devlete bağlı olduğu için SGK geçiyor ve devletin belirlediği katkı payından başka herhangi bir ücret ödenmesi söz konusu değil. Şimdiye dek çeşitli testler ve birkaç kez lazer operasyon geçirdim, bunların hiçbirine ekstradan ücret ödemedim. Zaten bilindiği gibi SGK’li hastalardan hastanede ücret alınmıyor, ödemeyi eczaneye yapıyorsunuz. Standart reçete parası ve katılım bedeli için ödediğim meblağlar oldukça düşük. Sigortasız hastaların da aynı şekilde çok cüzi ücretler ödediğini biliyorum. Hastanede her türlü donanım var. Ayrıca hekimleri de gerçekten çok çok iyi. Gözle ilgili sorunu olan tüm tanıdıklarıma, hiç tereddütsüz önerdiğim hastane burası. Web sitesi için burayı tıklayın
Burayla ilgili daha detaylı bilgilerin yer aldığı başlı başına bir yazı yazacağım ayrıca.
Bunların haricinde tedavi için bir seçenek daha var: Özel muayenehane. Bana kalırsa, devlete bağlı hastanelerin kalabalığından ve başka nedenlerden ötürü buraları tercih etmeyenler için, özel hastanelerden çok daha iyi bir seçenek özel muayenehane. Elbette özelde her doktora güvenmek mümkün değil ama ille de özel isteyenler için daha iyi bir seçenek gibi geliyor bana. Bu konuda ününü duyduğum, bir ki arkadaşımdan olumlu referans aldığım, araştırmalarımda da gördüğüm bir isim önerebilirim: Dr. Şükrü Bayraktar. Kendisi, Beyoğlu Göz Hastanesi’nin eski hekimlerinden biri. Uzmanlık alanı glokom. 1996 yılında ABD’nin Boston şehrinde Tufts Üniversitesine bağlı “New England Medical Center” glokom bölümünde dünyadaki ilk “Optik Koherens Tomografi-OCT” cihazının geliştirilmesi ve glokomun erken dönemde teşhisi ile ilgili çalışmalar içinde yer aldı. 1997 yılında dünyada üretilen ilk OCT cihazlarından birini Türkiye’ye getirterek glokomda erken teşhis için kullanmaya başladı. 1997 yılında Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Göz Kliniği Şef Yardımcısı oldu. Görevden ayrıldığı 2008 yılına kadar Glokom biriminin sorumlusu olarak çalıştı ve elliyi aşkın Göz Hastalıkları Uzmanının yetişmesine katkı yaptı. Şükrü Bey’in özgeçmişiyle ilgili daha detaylı bilgi almak için burayı tıklayın
AVANTAJLAR – DEZAVANTAJLAR
Genel olarak hastane ve doktor seçimine dair gözlemlerimi aktarıp önerilerimi sıraladım. Tabii özel sektör ile devlete bağlı kurumlar arasında çeşitli avantajlar ve dezavantajlar da var. Kısaca bunlara değineyim.
Yukarıda da bahsettiğim gibi, özel sektör bizleri hasta olarak değil, müşteri olarak görüyor. Böyle olunca da kişisel olarak özel sektöre olan güvenim tamamen bitiyor. Devlete bağlı kurumların (üniversite hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri) hastaya olan yaklaşımı çoğunlukla tıbbi çerçevede ve güven verici şekilde olsa da, özellikle İstanbul'daki hastanelerde kimi zorlukları da var. Devlet kurumlarının en büyük dezavantajı, hiç şüphesiz ki kalabalık oluşları. Bu, hastanede görev yapan hekimlerin de çok yoğun ve hızlı bir şekilde çalışmasını gerektiriyor. Dolayısıyla bir hastaya uzun uzun ayıracak vakitleri olmuyor. Bir an önce savmaya çalıştıklarını söylemiyorum kesinlikle. Bendeki gibi kronik durumlarda sorunu çözmek için tüm gün uğraşabiliyorlar da. Ancak aynı bölümde birden fazla uzman hekim ve asistan hekim olmasından ötürü, tedaviye sürekli aynı hekimle devam etme şansınız pek olmuyor. Kimi zaman da her hekime aynı bilgiyi tekrar anlatmanız gerekebiliyor. Böyle olunca da, hastalığınıza ve tedavi sürecinize tam anlamıyla vakıf olan bir hekim olmuyor. Ancak dosyanızda yer alan bilgilerden yapılabiliyor takibiniz. Oysa özel muayenehanede böyle bir sorun yok. Sürekli aynı hekimle görüştüğünüzden, size yapılan her şeyi tüm detaylarıyla biliyor. Günün her saati acil bir durumla karşılaştığınızda, telefonla ulaşıp bilgi vermek/almak gibi de bir avantajı var. Muayene sırasında zaman sorununuz da olmadığından, tüm sorularınızın yanıtlarını alabiliyorsunuz. Devlet kurumlarında bu şansınız pek olmuyor. Elbette özel muayenehanede sigorta geçmiyor. Bu da, uzun süreli tedavilerde çok ciddi bir maliyet demek.
Tedavi süreci için doktor ve hastane önerilerim aşağı yukarı böyle. Tedaviye başlamadan önce tüm bunları göz önünde bulundurmanızın, yararınıza olacağına inanıyorum. Tedavi sürecinin nasıl ilerlediği, neler yaşandığı, nelere dikkat edilmesi gerektiği konularına da ilerleyen yazılarımda değineceğim.
Açıkçası ben Türkiye’de sağlık sektöründeki özel kurumların hiçbirine güvenmiyorum. Hem işimle ilgili olarak çok fazla içlerine girip çıktım, hem de kendi deneyimlerimin dışında yakın arkadaşlarımın yaşadıklarına tanık oldum. Bu nedenle özel hastanelerin hiçbirine, hiçbir şekilde güvenmiyorum. Çünkü özel hastaneler bizleri birer hasta olarak değil, tam anlamıyla müşteri olarak görüyor. Onlar açısından öncelikli konu hastanın sağlığı değil, kurumun para kazanabilmesi. Bu nedenle de hiç gerek duyulmayan testler, gereksiz ameliyatlar vb yapıp yüklü bir fatura çıkarabiliyorlar. Hatta hiç yapılmamış işlemleri bile yapılmış gibi gösterip, hastadan bu ücreti tahsil etmeye çalışan özel hastaneler olduğunu biliyorum. Üstelik de Türkiye’de çok büyük üne sahip olan kurumlardan söz ediyorum.
Glokom tedavisi için hiçbir özel hastaneye gitmedim. Giden arkadaşlarımdan edindiğim bilgilere göre, SGK’li hastalar, glokom tedavisinde özel hastanelerden ücretsiz olarak yararlanamıyor. Bir özel hastaneden telefonla aldığım bilgide söylenene göre, SGK’li hastadan alınan fark ücreti, hemen hemen sigortasız hastadan alınan ücrete yakın bir seviyede olabiliyormuş. Film çekiminden, diğer ölçüm ve testlerden alınan katkı payları da, yine yüksek meblağlara ulaşabiliyor. Özel sağlık sigortası olanlar bu konuda daha şanslı. Ama yine de tedaviye başlamadan önce sigortanın neleri kapsayıp neleri kapsamadığını ve hastanenin özel sağlık sigortası olanlardan ücret talep edip etmeyeceğini en başından hastaneyle konuşmak gerektiğini belirtiyor bir başka arkadaşım. Bu konuda onun da ağzı yanmış zira.
Burada bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum: Sigortalı olduğunuz için sizin cebinizden herhangi bir ücret çıkmayacak bile olsa, sonuçta hastane o parayı sigorta şirketinden veya devletten alacağı için, size gereksiz bir sürü işlem yapabilecektir yine de. Bunun örneklerine bizzat tanıklık ettim. Gözle ilgili bir sorun yaşayan arkadaşımın babası için bir özel hastane ameliyat yapılması gerektiğini söyleyip astronomik rakamlar isterken, bir başka hastane hiç böyle bir ameliyata gerek olmadığını belirterek tedaviyi ilaçlarla sürdürdü. Yani “Nasıl olsa parası benim cebimden çıkmıyor” diye düşünmemek gerek. Bu tür işlemler sizin özel sağlık sigortanızı (hastalık kapsamı, primler vs) etkilediği gibi, gereksiz bir ameliyatla sağlığınıza da çok ciddi zararlar verebilir.
Tüm bunlara rağmen “Yok, ben ille de özel hastaneye gitmek istiyorum” diyorsanız, bu alanda zaten isim yapmış kurumlar belli. İstanbul için konuşursak, en bilineni Dünya Göz Hastanesi. Ben burayı sadece 7/24 açık olduğu için, acil durumlarda göz tansiyonumu ölçtürmek için kullanıyorum. Ücretsiz göz tansiyonu ölçümü yapılıyor günün 24 saati. Tabii her şubesinde değil. Altunizade ve Ataköy şubeleri 24 saat açık kesin olarak bildiğim. Buraya glokom şüphesiyle giden bir arkadaşımın aylarca çeşitli testlerden geçtiğini, her gidişinde 1.000-.1500 TL gibi ödeme yaptığını (sigortası yok), hâlâ durumunda bir netlik olmadığını biliyorum. Başka iki arkadaşım da glokom tedavisi için gidiyor. Biri gayet memnun olduğunu söylüyor. Açık açılı glokom olduğundan, zaten göz damlalarıyla hiç zorlanmadan kontrol altına alınabildi tansiyonu.
Sadece glokom için değil, hemen her hastalık için önerim, ya üniversite hastaneleri, ya da eğitim ve araştırma hastaneleri. Glokom özelinde konuşursak, devlet hastanelerinin göz hastalıkları servisinde glokom tedavisi için yeterli donanım zaten bulunmuyor. Dolayısıyla glokom hastalarına yapabilecekleri pek bir şey yok. Bu durumda, yaşadığınız yerde veya en yakın yerdeki üniversite hastanesi göz polikliniklerini tercih edebilirsiniz. Bir diğer alternatif de, bahsettiğim gibi eğitim ve araştırma hastaneleri.
Bizzat gittiğim, tedavimin yapıldığı iki hastane var: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Polikliniği ile Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi.
Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: İlk akut ataklarımı geçirdiğimde (Ekim 2012) Bursa’daydım. Evim de üniversiteye yakın olduğu için burayı tercih etmiştim. İlk müdahale ve sonrasında bir süre kontrollerim burada yapıldı. Üniversite hastanesi olduğu için, ticari hiçbir kaygı taşımıyorlar ve hastayı sadece hasta olarak görüyorlar. Bursa’da yoğun bir nüfus da olmadığından, hastane fazla kalabalık da değil. İlk olarak asistan hekimler ilgileniyor hastayla. Sonra hocaları; yardımcı doçent, doçent, profesör doktorlar bakıyor durumunuza göre. Aynı anda başınızda 4-5 doktor görmeniz mümkün. Kendinizi gerçek anlamda özel hastanede gibi hissedebiliyorsunuz. Burada asistan hekimlerin eğitimi verildiğinden, hastalığınızla ilgili detaylı inceleme vs yapılıyor. Yani ne sıradan devlet hastanelerindeki gibi bir an önce muayeneyi bitirip sıradaki hastaya bakma telaşı var, ne de özel hastanelerdeki gibi hastayı müşteri olarak görüp gerekli gereksiz testlerle parasını alma eğilimi. SGK’li hastalar, sadece devletin belirlediği cüzi bir katkı payını ödüyorlar eczanede. Sigortası olmayan ücretsiz hastalar için de muayene ücretleri çok çok düşük. Ancak diğer testler ve olası operasyonlar için ek ücret verilip verilmediğini bilmiyorum. Kulak misafiri olduğum bir konuşmada, son derece düşük ücret ödendiğini söylediklerini anımsıyorum. Bu konuda hastane telefonundan gerekli bilgi alınabilir. Web sitesini ziyaret etmek burayı tıklayın
Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Bursa’dan İstanbul'a döndükten sonra hastane araştırmaya başladığımda, tesadüfen buldum burayı. Yaklaşık 11 aydır sık sık gitmek zorunda kaldığım hastane için şunu söyleyebilirim ki, tercih edilecek en iyi göz hastanesi burası. Doğrudan devlete bağlı olduğu için SGK geçiyor ve devletin belirlediği katkı payından başka herhangi bir ücret ödenmesi söz konusu değil. Şimdiye dek çeşitli testler ve birkaç kez lazer operasyon geçirdim, bunların hiçbirine ekstradan ücret ödemedim. Zaten bilindiği gibi SGK’li hastalardan hastanede ücret alınmıyor, ödemeyi eczaneye yapıyorsunuz. Standart reçete parası ve katılım bedeli için ödediğim meblağlar oldukça düşük. Sigortasız hastaların da aynı şekilde çok cüzi ücretler ödediğini biliyorum. Hastanede her türlü donanım var. Ayrıca hekimleri de gerçekten çok çok iyi. Gözle ilgili sorunu olan tüm tanıdıklarıma, hiç tereddütsüz önerdiğim hastane burası. Web sitesi için burayı tıklayın
Burayla ilgili daha detaylı bilgilerin yer aldığı başlı başına bir yazı yazacağım ayrıca.
Bunların haricinde tedavi için bir seçenek daha var: Özel muayenehane. Bana kalırsa, devlete bağlı hastanelerin kalabalığından ve başka nedenlerden ötürü buraları tercih etmeyenler için, özel hastanelerden çok daha iyi bir seçenek özel muayenehane. Elbette özelde her doktora güvenmek mümkün değil ama ille de özel isteyenler için daha iyi bir seçenek gibi geliyor bana. Bu konuda ününü duyduğum, bir ki arkadaşımdan olumlu referans aldığım, araştırmalarımda da gördüğüm bir isim önerebilirim: Dr. Şükrü Bayraktar. Kendisi, Beyoğlu Göz Hastanesi’nin eski hekimlerinden biri. Uzmanlık alanı glokom. 1996 yılında ABD’nin Boston şehrinde Tufts Üniversitesine bağlı “New England Medical Center” glokom bölümünde dünyadaki ilk “Optik Koherens Tomografi-OCT” cihazının geliştirilmesi ve glokomun erken dönemde teşhisi ile ilgili çalışmalar içinde yer aldı. 1997 yılında dünyada üretilen ilk OCT cihazlarından birini Türkiye’ye getirterek glokomda erken teşhis için kullanmaya başladı. 1997 yılında Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Göz Kliniği Şef Yardımcısı oldu. Görevden ayrıldığı 2008 yılına kadar Glokom biriminin sorumlusu olarak çalıştı ve elliyi aşkın Göz Hastalıkları Uzmanının yetişmesine katkı yaptı. Şükrü Bey’in özgeçmişiyle ilgili daha detaylı bilgi almak için burayı tıklayın
AVANTAJLAR – DEZAVANTAJLAR
Genel olarak hastane ve doktor seçimine dair gözlemlerimi aktarıp önerilerimi sıraladım. Tabii özel sektör ile devlete bağlı kurumlar arasında çeşitli avantajlar ve dezavantajlar da var. Kısaca bunlara değineyim.
Yukarıda da bahsettiğim gibi, özel sektör bizleri hasta olarak değil, müşteri olarak görüyor. Böyle olunca da kişisel olarak özel sektöre olan güvenim tamamen bitiyor. Devlete bağlı kurumların (üniversite hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri) hastaya olan yaklaşımı çoğunlukla tıbbi çerçevede ve güven verici şekilde olsa da, özellikle İstanbul'daki hastanelerde kimi zorlukları da var. Devlet kurumlarının en büyük dezavantajı, hiç şüphesiz ki kalabalık oluşları. Bu, hastanede görev yapan hekimlerin de çok yoğun ve hızlı bir şekilde çalışmasını gerektiriyor. Dolayısıyla bir hastaya uzun uzun ayıracak vakitleri olmuyor. Bir an önce savmaya çalıştıklarını söylemiyorum kesinlikle. Bendeki gibi kronik durumlarda sorunu çözmek için tüm gün uğraşabiliyorlar da. Ancak aynı bölümde birden fazla uzman hekim ve asistan hekim olmasından ötürü, tedaviye sürekli aynı hekimle devam etme şansınız pek olmuyor. Kimi zaman da her hekime aynı bilgiyi tekrar anlatmanız gerekebiliyor. Böyle olunca da, hastalığınıza ve tedavi sürecinize tam anlamıyla vakıf olan bir hekim olmuyor. Ancak dosyanızda yer alan bilgilerden yapılabiliyor takibiniz. Oysa özel muayenehanede böyle bir sorun yok. Sürekli aynı hekimle görüştüğünüzden, size yapılan her şeyi tüm detaylarıyla biliyor. Günün her saati acil bir durumla karşılaştığınızda, telefonla ulaşıp bilgi vermek/almak gibi de bir avantajı var. Muayene sırasında zaman sorununuz da olmadığından, tüm sorularınızın yanıtlarını alabiliyorsunuz. Devlet kurumlarında bu şansınız pek olmuyor. Elbette özel muayenehanede sigorta geçmiyor. Bu da, uzun süreli tedavilerde çok ciddi bir maliyet demek.
Tedavi süreci için doktor ve hastane önerilerim aşağı yukarı böyle. Tedaviye başlamadan önce tüm bunları göz önünde bulundurmanızın, yararınıza olacağına inanıyorum. Tedavi sürecinin nasıl ilerlediği, neler yaşandığı, nelere dikkat edilmesi gerektiği konularına da ilerleyen yazılarımda değineceğim.