12 Kasım 2015 Perşembe

İridotomi


İridotomi, irise (gözün renkli kısmı) lazerle delik açma işlemidir. Bu işlem neden yapılır? Gözün arka tarafında bulunan göz içi sıvısının, ön tarafa geçip gözden dışarı tahliye edilmesi gerekir. Glokom hastalığının tipine göre, bu göz içi sıvısı ön tarafa geçemeyip gözün üzerinde birikir ve göz sinirleri üzerinde baskı oluşturur. Bu durum, göz tansiyonunun yükselmesine sebep olur. İridotomi denen işlemle, gözün ön tarafından arka tarafına bir delik (kanal) açılır ve göz içi sıvısının buradan tahliye edilmesi amaçlanır.



İridotomi riskli midir, riskleri nelerdir?
Tıp için konuşacak olursak, yuttuğunuz basit bir aspirin bile çeşitli riskler taşır. Kullandığımız göz damlalarının da riski vardır. Hatta gündelik hayatımızda yediğimiz bir elma bile risk taşır. Doğal olarak göze yapılacak bir dış müdahalenin hiç risk taşımaması söz konusu olamaz. Bu riskler; operasyon sırasında veya sonrasında olabileceği gibi, kalıcı körlük de olabilir. Tabii bu sizi korkutmasın. İridotomi işlemi, çoğunlukla sorunsuz bir şekilde yapılıyor. Bahsettiğim risklerin gerçekleşme oranı, dünya genelinde de Türkiye’de de çok çok düşük. Ben bu işlemi yaptırmadan önce, bu riskler konusunda epeyce çekinceliydim ve eczacı bir arkadaşımın da beni yanlış yönlendirmesi sonucu, yaklaşık iki sene kaçtım. O dönem ben de hastalığıma dair yeterli bilgiye sahip değildim, bunun da etkisi oldu. Sonradan yaptığım araştırmalar ve hekimimle konuşmalarım gösterdi ki, iridotomiye dair sayılan riskler, milyonda bir bile olsa gerçekleşme olasılığı bulunduğundan, istatistiki bilgi olarak sıralanır ve hastayla da paylaşılırmış. Yani evet, iridotominin de elbette riski var ama korkmayı gerektirmeyecek oranda düşük. Şöyle söyleyeyim; ben sağ gözümde sorun yaşıyor olmama rağmen, ileride herhangi bir sorun olmaması açısından tedbir amaçlı sol gözüme de gönül rahatlığıyla bu işlemi yaptırdım.

Nasıl oluyor, nelere dikkat etmek gerekir?
İridotmiye geçmeden önce göze bir damla damlatılır. Bu damla, göz bebeğinin küçülmesini sağlar. Damlanın etkisinin görülmesi için bir süre beklenir. Sonra iridotomi odasına geçilir. Gözü uyuşturmak için bir damla daha damlatılır. Daha sonra gözün içine, lens gibi bir alet yerleştirilir. Gözünüz uyuşturulmuş olduğu için, herhangi bir acı hissetmezsiniz, hiç korkmayın. Tıpkı tansiyon ölçümü yapan veya göz muayenesi yapan cihazlar gibi bir cihazla yapılır iridotomi. Aynen tansiyon ölçümünde olduğu gibi çenenizi ve alnınızı cihaza yerleştirirsiniz. Cihazın diğer tarafında oturan hekiminiz size aşağı, yukarı, sağa, sola bakmanızı söyler. Daha sonra bir noktada sabitlersiniz gözünüzü. İşlem başladığında, yani o lazer gözünüze ilk vurduğu anda, “tak” diye bir ses duyarsınız, hatta gözünüze vurulduğunu hissedersiniz. Sakın korkmayın. Parmağınızla elinize vurduğunuzda aldığınız çarpma hissi gibi bir şeydir o. Bu ikisine hazırlıklı olduğunuzda, canınızın hiç yanmayacağını, acı duymayacağınızı göreceksiniz.

İşlem, 15-20 dk kadar sürüyor. Bittiğinde, aşırı yüksek miktarda ışığa maruz kaldığınız için bir süre görmekte zorlanabilirsiniz. Bende böyle olmuştu örneğin ama bir başkası herhangi bir görme sorunu yaşamadığını söylemişti. Bu da kişiden kişiye değişiklik gösterebiliyor yani. Bir saat kadar sonra tekrar tansiyonunuz ölçülür. Eğer tansiyon normalse, hastaneden/muayenehaneden çıkıp gidersiniz. Gündelik yaşamınıza olumsuz bir etkisi olmaz. Bende görüntünün normale dönmesi, birkaç saati bulmuştu. Hatta bir süre sepya tonunda görüyordum etrafı. Bu da herkeste olan bir durum değil.

Hekiminiz size bir damla verecek iridotomi sonrası. Bu damla, gözün enfeksiyon kapmasını önlemeye yarıyor. Damlanızı aksatmadan kullanın. Benim kullandığım damla üçüncü günde görme sorununa neden olduğu için kesmek zorunda kaldık. Bunun sonucunda da gözüm enfeksiyon kaptı. Şikayetimi anlattığım asistan hekim, gözün mikrop kapmış olabileceğini söylediği halde herhangi bir tedavi uygulamayınca, o enfeksiyon diğer gözüme de sıçradı. Şikayetim üzerine tekrar hastaneye gittiğimde durum fark edildi ve bu kez enfeksiyon giderici bazı damlalar verildi. Yaklaşık 15 gün kadar sonra enfeksiyondan kurtulabildim.

Kesin çözüm müdür, tansiyon yükselmesi son bulur mu?
Daha önceki yazılarımda da söylediğim gibi, tıpta hiçbir şeyin kesinliği yoktur. Yapılan her türlü işlem, kullanılan her türlü ilaçlar, tamamen kişiye özel sonuçlar verir. İstatistikler, dar açılı glokomda iridotominin başarı oranının yüksek olduğunu gösteriyor. Eğer şanslıysanız, iridotomi sonrası tansiyonunuz dengelenmeye başlar. Olumlu sonuç verememesi de mümkün elbette; tıpkı bende olduğu gibi.

İridotomi yapıldıktan 48 saat kadar sonra, yine çok aşırı yükselmiş bir tansiyonla gittim hastaneye. Öncesinde Diazomid adlı hapı kullanıyordum. İridotominin ardından kesmiştik hap kullanımını. Tansiyonun yükseldiğini gören hekimim, “Keşke birden kesmeseydik” diyerek, Diazomid’e yine devam etmemi, ancak azaltarak kesmemi istedi. Öyle yaptım. Bir süre iyi giden tansiyonum, bir ay kadar sonra yine 50-60 gibi değerlere fırladı. Bunun nedeni, işlemin bir işe yaramaması veya hekim hatası değil, tamamen benim gözümün anatomik yapısıyla ilgili. Nitekim birkaç ay sonra ALPİ  (Argon Laser Periferal İridoplasti) denen bir başka lazer operasyon yapılacaktı. O bile işe yaramadı, cerrahi operasyon gerekebileceğini söyledi hekimim.

Kendi yaşadığımı, bir deneyimi aktarmak için paylaştım sizlerle. Yani iridotomi de, tıpkı diğer tedavilerde olduğu gibi bir hastada son derece olumlu sonuç verebiliyorken, bir başka hastada hiçbir işe yaramayabiliyor. İridotomi yaptırdıktan sonra göz tansiyonu hiç yükselmemiş hastalarla tanıştım. Bende olduğu gibi bir işe yaramadığını söyleyen de bir hasta oldu.

Eğer doktorunuz iridotomi yapılması gerektiğini söylemişse, hiç korkmadan ve çekinmeden yaptırın. Aksi durum, sizin için daha kötü sonuçlar doğurabilir.


6 Kasım 2015 Cuma

Glokom Tedavisine Başlarken

Hastalığımızı öğrendik, az çok genel hatlarıyla tanıdık, hastane veya doktor seçimini yaptık, tedavi sürecine başlayacağız. Bu yazıda size “şunları, şunları, şunları yaşayacaksınız” gibi bir bilgi yerine öncelikli olarak bilmeniz gerekenler, yanlış bilinenler, doktor-hasta ilişkisinde bilinmesinde yarar olacak noktalar üzerinde duracağım.

Öncelikle en sık yapılan hatalardan başlayayım. Salt glokom için değil, tüm hastalıklarda düşülen en temel yanılgılardan biri, hastalığa dair araştırma yaparken internetteki abuk subuk tüm forum siteleri dâhil her türlü bilgiyi doğru kabul etmektir. Cem Yılmaz’ın bir oyununda da hicvettiği gibi, “Aynısı kaynımda var” diyerek hastalığa dair bilgi verip öneride bulunan hemen herkese kulak veriyor, onu uygulamaya çalışıyoruz. Bunun neden yanlış olduğunu anlamak için tıp bilimini tanıyalım biraz.

Hekimlerin sıklıkla kullandığı bir söz vardır: “Hastalık yoktur, hasta vardır.” Yani tıp bilimi, bir mühendislik gibi çözüm için kesin formülleri bulunan, ezberlenmiş formüllerle çözüm üretebilen bir bilim değil. Çünkü hastalık, her bünyeye veya hastalığın biçimine göre değişiklik gösteren bir şey. Hastanın yaşı, cinsiyeti, boyu, kilosu, vücut yapısı, daha önce geçirdiği hastalıklar, genetik faktörler, kan grubu, alerjik tepkileri ve daha sayamayacağım yığınla etmen, hastalığın seyrini kişiye özel kılar. Dolayısıyla bir hastalık A kişisinde farklı bir seyir izler, B kişisinde farklı. Örneğin glokomun bile tek bir çeşidi yokken (açık açılı, kapalı açılı vs gibi), aynı çeşit glokom bile her hastada farklı etkiler yapar ve tedavisi tamamen o hastaya özeldir.

Tıp biliminin kesin formüllerle çözüm üretmediğini söyledik. Peki nasıl üretiyor çözümü? Genellikle deneme – yanılma yöntemiyle. Şöyle açalım: Bir hastalık için birden fazla tedavi şekli vardır. Yine ana konumuz glokom üzerinden örnekleyeyim; glokom tedavisinde ilaç, lazer operasyon ve cerrahi müdahale seçenekleri olduğunu yazmıştım daha önce. Bu ilaç tedavisi bile kişiden kişiye göre değişebiliyor. Bir hastada olumlu sonuç veren bir ilaç, başka bir hastada işe yaramayabiliyor örneğin. Hekimler, bir hastalığı teşhis ettikten sonra öncelikle en sık olumlu yanıt veren tedavi yöntemini denerler hasta üzerinde. Sizi kısa bir zaman kontrole çağırmalarının sebebi de budur; denenen tedavi yönteminin işe yarayıp yaramadığını görmek. Eğer istenen sonuç alınmışsa, o tedaviye devam edilir. Sonuç başarılı olmamışsa, diğer yönteme geçilir.

Görüldüğü gibi bir hastalığın standart bir tanımı ve tedavi şekli yoktur. Bu nedenle, hastalığınıza dair araştırma yaparken, o abuk subuk forum sitelerinde yazan bilgileri pek de ciddiye almamanızı öneririm. Bilimsel geçerlilikleri olmadığı gibi, tamamen kişiye özgü bilgiler taşıdığından, muhtemelen size de yanıltıcı bilgiler verecektir. Nitekim başlangıçta bu hataya ben de düştüğümden, tedavimi zora sokacak hatalarda bulunmuştum.

Hiç mi araştırma yapmamak gerek peki? Şöyle söyleyeyim: Araştırma yapmak kesinlikle gerekir ama iki noktaya dikkat ederek; birincisi doğru kaynaklardan araştırmak, ikincisi edinilen bilgilerin genel tanı olduğunu unutmayıp kişiselleştirmemek. Doğru kaynaklar nelerdir? Ben çoğunlukla üniversitelerin ders notlarını, bitirme tezlerini, bilimsel dergilerde yayınlanmış makaleleri okumayı tercih ediyorum. Bunun dışında hastanelerin ve/ya hekimlerin web sitelerinden kabaca bilgi alıyorum. Bunu yapmamın sebebi de şu: Glokom, daha önce de bahsettiğim gibi günümüz olanaklarına göre ömür boyu taşıyacağım bir hastalık. Defalarca başıma geldiği gibi, yine bir gün şehir merkezinden uzakta ve tek başıma olduğum bir zaman göz tansiyonum aniden yükselebilir ve başımın çaresine tek başıma bakmak zorunda kalabilirim. İlaçların etki etmediği bir durumda serum bağlatmak zorunda kalabilirim ve bulunduğum yerde sadece devlet hastanesi varsa, acildeki pratisyen hekimler serumun içeriğini bilmeyebilir. Yaşamadığım bir şey değil bu. Gece yarısı pratisyen hekimi kendim yönlendirerek bağlattım serumu bir keresinde. Araştırma yapmanın bir başka gereği de, örneğin beslenme ve glokom arasındaki ilişkiyi bana hiçbir hekimim söylemedi. Oysa kimi yiyeceklerin glokom hastaları için iyi olduğunu, kimi gıdaların ise glokoma iyi gelmediğini okumuştum. Araştırma yapmak bu yüzden gereklidir elbette ama her okuduğumuzun da kendi durumumuza uygun olmayabileceği gerçeğini göz ardı etmeyerek…

Tam burada önemli bir noktaya da değinmek istiyorum. Tedavi sürecinde doktor-hasta arasında kurulacak iletişim dili, tedavinin sağlıklı ilerlemesi için çok önemlidir. Hekimlerin hemen hepsinin sinirini en çok, “Ben internetten araştırdım, şöyle bir şey varmış” sözleri bozar. Hekiminize kesinlikle böyle bir şey söylememenizi öneririm. Kafanıza takılan konuyu, “Acaba şöyle şöyle şöyle bir şey olabilir mi” şeklinde sorabilirsiniz ama bu da yine internette herhangi bir sitede okuduğunuz, neidüğü belirsiz bilgi olmasın lütfen.

Şunu kesinlikle unutmayın: Hastalığınıza dair en gerçek bilgiyi, sadece tedavinizi sürdüren hekim verebilir. Çünkü o gerekli muayeneleri yapmış, durumunuzu görmüş, sorununuzun ne olup ne olmadığını anlamıştır. Bu yüzden, sağdan soldan gelecek her türlü tavsiyeye, her türlü fikre kulaklarınızı tıkayın ve hekiminizin söyledikleri dışında bir şey yapmayın. Ben, bir eczacı arkadaşımın yanlış yönlendirmesi nedeniyle iridotomi (irise lazerle delik açma işlemi) yaptırmaktan vazgeçtim, iki sene kaçtım ve şimdi tam 11 aydır onun sıkıntısıyla uğraşıyorum. 2015 ilkbaharında yaptırdım tabii ama, bazı şeyler için biraz geç kalmışım.  

Tabii burada gelebilecek itirazları da tahmin edebiliyorum. Her hekimin aynı duyarlılığı göstermediğini, bazen yanlış kararlar verebildiğini, daha da kötüsü hastayı para kaynağı olarak gördüğünü söyleyecekler olacaktır. Kesinlikle doğru. Her hekime aynı şekilde kayıtsız şartsız güvenmenin doğru olduğunu düşünmüyorum. Kaldı ki tıp tarihi, hekimlerin “Üç ay yaşamaz” dediği hastaların 30 sene turp gibi yaşadığını gösteren örneklerle dolu. Burada hastane ve doktor seçimi üzerinde ciddiyetle durmak gerekiyor. Bu konuya da bir önceki yazımda değinmiştim zaten.

Tıp biliminin aşağı yukarı nasıl ilerlediğini gördük. Nelere dikkat edip nelerden kaçınmamız gerektiği konusunda az çok bilgi sahibi olduk. Hekimle kuracağımız iletişim dilinde neye dikkat etmemiz gerektiğini anladık. Bunlara ek olarak bilinmesi gereken bir diğer konu da hasta hakları. Sağlık Bakanlığı’nın web sitesinden hasta haklarının ne olduğunu öğrenebilirsiniz: http://saglik.gov.tr/TR/belge/1-555/hasta-haklari-yonetmeligi.html


25 Ekim 2015 Pazar

Hastane ve Doktor Seçimi

Glokom hastasıyım, hangi doktora veya hastaneye gitmeliyim? Hastane ve doktor seçiminde nelere dikkat etmeliyim? Tedavi ücretleri nedir, nasıldır? Sigortam tedaviyi karşılar mı? Sadece glokom için değil, hemen her hastalıkta sorulan bu sorular, tedavi sürecine başlayacak olan glokom hastaları tarafından sıklık soruldu bana.

Açıkçası ben Türkiye’de sağlık sektöründeki özel kurumların hiçbirine güvenmiyorum. Hem işimle ilgili olarak çok fazla içlerine girip çıktım, hem de kendi deneyimlerimin dışında yakın arkadaşlarımın yaşadıklarına tanık oldum. Bu nedenle özel hastanelerin hiçbirine, hiçbir şekilde güvenmiyorum. Çünkü özel hastaneler bizleri birer hasta olarak değil, tam anlamıyla müşteri olarak görüyor. Onlar açısından öncelikli konu hastanın sağlığı değil, kurumun para kazanabilmesi. Bu nedenle de hiç gerek duyulmayan testler, gereksiz ameliyatlar vb yapıp yüklü bir fatura çıkarabiliyorlar. Hatta hiç yapılmamış işlemleri bile yapılmış gibi gösterip, hastadan bu ücreti tahsil etmeye çalışan özel hastaneler olduğunu biliyorum. Üstelik de Türkiye’de çok büyük üne sahip olan kurumlardan söz ediyorum.

Glokom tedavisi için hiçbir özel hastaneye gitmedim. Giden arkadaşlarımdan edindiğim bilgilere göre, SGK’li hastalar, glokom tedavisinde özel hastanelerden ücretsiz olarak yararlanamıyor. Bir özel hastaneden telefonla aldığım bilgide söylenene göre, SGK’li hastadan alınan fark ücreti, hemen hemen sigortasız hastadan alınan ücrete yakın bir seviyede olabiliyormuş. Film çekiminden, diğer ölçüm ve testlerden alınan katkı payları da, yine yüksek meblağlara ulaşabiliyor. Özel sağlık sigortası olanlar bu konuda daha şanslı. Ama yine de tedaviye başlamadan önce sigortanın neleri kapsayıp neleri kapsamadığını ve hastanenin özel sağlık sigortası olanlardan ücret talep edip etmeyeceğini en başından hastaneyle konuşmak gerektiğini belirtiyor bir başka arkadaşım. Bu konuda onun da ağzı yanmış zira.

Burada bir şeye daha dikkat çekmek istiyorum: Sigortalı olduğunuz için sizin cebinizden herhangi bir ücret çıkmayacak bile olsa, sonuçta hastane o parayı sigorta şirketinden veya devletten alacağı için, size gereksiz bir sürü işlem yapabilecektir yine de. Bunun örneklerine bizzat tanıklık ettim. Gözle ilgili bir sorun yaşayan arkadaşımın babası için bir özel hastane ameliyat yapılması gerektiğini söyleyip astronomik rakamlar isterken, bir başka hastane hiç böyle bir ameliyata gerek olmadığını belirterek tedaviyi ilaçlarla sürdürdü. Yani “Nasıl olsa parası benim cebimden çıkmıyor” diye düşünmemek gerek. Bu tür işlemler sizin özel sağlık sigortanızı (hastalık kapsamı, primler vs) etkilediği gibi, gereksiz bir ameliyatla sağlığınıza da çok ciddi zararlar verebilir.

Tüm bunlara rağmen “Yok, ben ille de özel hastaneye gitmek istiyorum” diyorsanız, bu alanda zaten isim yapmış kurumlar belli. İstanbul için konuşursak, en bilineni Dünya Göz Hastanesi. Ben burayı sadece 7/24 açık olduğu için, acil durumlarda göz tansiyonumu ölçtürmek için kullanıyorum. Ücretsiz göz tansiyonu ölçümü yapılıyor günün 24 saati. Tabii her şubesinde değil. Altunizade ve Ataköy şubeleri 24 saat açık kesin olarak bildiğim. Buraya glokom şüphesiyle giden bir arkadaşımın aylarca çeşitli testlerden geçtiğini, her gidişinde 1.000-.1500 TL gibi ödeme yaptığını (sigortası yok), hâlâ durumunda bir netlik olmadığını biliyorum. Başka iki arkadaşım da glokom tedavisi için gidiyor. Biri gayet memnun olduğunu söylüyor. Açık açılı glokom olduğundan, zaten göz damlalarıyla hiç zorlanmadan kontrol altına alınabildi tansiyonu.

Sadece glokom için değil, hemen her hastalık için önerim, ya üniversite hastaneleri, ya da eğitim ve araştırma hastaneleri. Glokom özelinde konuşursak, devlet hastanelerinin göz hastalıkları servisinde glokom tedavisi için yeterli donanım zaten bulunmuyor. Dolayısıyla glokom hastalarına yapabilecekleri pek bir şey yok. Bu durumda, yaşadığınız yerde veya en yakın yerdeki üniversite hastanesi göz polikliniklerini tercih edebilirsiniz. Bir diğer alternatif de, bahsettiğim gibi eğitim ve araştırma hastaneleri.

Bizzat gittiğim, tedavimin yapıldığı iki hastane var: Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Göz Polikliniği ile Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi


Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi: İlk akut ataklarımı geçirdiğimde (Ekim 2012) Bursa’daydım. Evim de üniversiteye yakın olduğu için burayı tercih etmiştim. İlk müdahale ve sonrasında bir süre kontrollerim burada yapıldı. Üniversite hastanesi olduğu için, ticari hiçbir kaygı taşımıyorlar ve hastayı sadece hasta olarak görüyorlar. Bursa’da yoğun bir nüfus da olmadığından, hastane fazla kalabalık da değil. İlk olarak asistan hekimler ilgileniyor hastayla. Sonra hocaları; yardımcı doçent, doçent, profesör doktorlar bakıyor durumunuza göre. Aynı anda başınızda 4-5 doktor görmeniz mümkün. Kendinizi gerçek anlamda özel hastanede gibi hissedebiliyorsunuz. Burada asistan hekimlerin eğitimi verildiğinden, hastalığınızla ilgili detaylı inceleme vs yapılıyor. Yani ne sıradan devlet hastanelerindeki gibi bir an önce muayeneyi bitirip sıradaki hastaya bakma telaşı var, ne de özel hastanelerdeki gibi hastayı müşteri olarak görüp gerekli gereksiz testlerle parasını alma eğilimi. SGK’li hastalar, sadece devletin belirlediği cüzi bir katkı payını ödüyorlar eczanede. Sigortası olmayan ücretsiz hastalar için de muayene ücretleri çok çok düşük. Ancak diğer testler ve olası operasyonlar için ek ücret verilip verilmediğini bilmiyorum. Kulak misafiri olduğum bir konuşmada, son derece düşük ücret ödendiğini söylediklerini anımsıyorum. Bu konuda hastane telefonundan gerekli bilgi alınabilir. Web sitesini ziyaret etmek burayı tıklayın 


Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesi: Bursa’dan İstanbul'a döndükten sonra hastane araştırmaya başladığımda, tesadüfen buldum burayı. Yaklaşık 11 aydır sık sık gitmek zorunda kaldığım hastane için şunu söyleyebilirim ki, tercih edilecek en iyi göz hastanesi burası. Doğrudan devlete bağlı olduğu için SGK geçiyor ve devletin belirlediği katkı payından başka herhangi bir ücret ödenmesi söz konusu değil. Şimdiye dek çeşitli testler ve birkaç kez lazer operasyon geçirdim, bunların hiçbirine ekstradan ücret ödemedim. Zaten bilindiği gibi SGK’li hastalardan hastanede ücret alınmıyor, ödemeyi eczaneye yapıyorsunuz. Standart reçete parası ve katılım bedeli için ödediğim meblağlar oldukça düşük. Sigortasız hastaların da aynı şekilde çok cüzi ücretler ödediğini biliyorum. Hastanede her türlü donanım var. Ayrıca hekimleri de gerçekten çok çok iyi. Gözle ilgili sorunu olan tüm tanıdıklarıma, hiç tereddütsüz önerdiğim hastane burası. Web sitesi için burayı tıklayın

Burayla ilgili daha detaylı bilgilerin yer aldığı başlı başına bir yazı yazacağım ayrıca.

Bunların haricinde tedavi için bir seçenek daha var: Özel muayenehane. Bana kalırsa, devlete bağlı hastanelerin kalabalığından ve başka nedenlerden ötürü buraları tercih etmeyenler için, özel hastanelerden çok daha iyi bir seçenek özel muayenehane. Elbette özelde her doktora güvenmek mümkün değil ama ille de özel isteyenler için daha iyi bir seçenek gibi geliyor bana. Bu konuda ününü duyduğum, bir ki arkadaşımdan olumlu referans aldığım, araştırmalarımda da gördüğüm bir isim önerebilirim: Dr. Şükrü Bayraktar. Kendisi, Beyoğlu Göz Hastanesi’nin eski hekimlerinden biri. Uzmanlık alanı glokom. 1996 yılında ABD’nin Boston şehrinde Tufts Üniversitesine bağlı “New England Medical Center” glokom bölümünde dünyadaki ilk “Optik Koherens Tomografi-OCT” cihazının geliştirilmesi ve glokomun erken dönemde teşhisi ile ilgili çalışmalar içinde yer aldı. 1997 yılında dünyada üretilen ilk OCT cihazlarından birini Türkiye’ye getirterek glokomda erken teşhis için kullanmaya başladı. 1997 yılında Beyoğlu Göz Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Göz Kliniği Şef Yardımcısı oldu. Görevden ayrıldığı 2008 yılına kadar Glokom biriminin sorumlusu olarak çalıştı ve elliyi aşkın Göz Hastalıkları Uzmanının yetişmesine katkı yaptı. Şükrü Bey’in özgeçmişiyle ilgili daha detaylı bilgi almak için burayı tıklayın 



AVANTAJLAR – DEZAVANTAJLAR
Genel olarak hastane ve doktor seçimine dair gözlemlerimi aktarıp önerilerimi sıraladım. Tabii özel sektör ile devlete bağlı kurumlar arasında çeşitli avantajlar ve dezavantajlar da var. Kısaca bunlara değineyim.

Yukarıda da bahsettiğim gibi, özel sektör bizleri hasta olarak değil, müşteri olarak görüyor. Böyle olunca da kişisel olarak özel sektöre olan güvenim tamamen bitiyor. Devlete bağlı kurumların (üniversite hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri) hastaya olan yaklaşımı çoğunlukla tıbbi çerçevede ve güven verici şekilde olsa da, özellikle İstanbul'daki hastanelerde kimi zorlukları da var. Devlet kurumlarının en büyük dezavantajı, hiç şüphesiz ki kalabalık oluşları. Bu, hastanede görev yapan hekimlerin de çok yoğun ve hızlı bir şekilde çalışmasını gerektiriyor. Dolayısıyla bir hastaya uzun uzun ayıracak vakitleri olmuyor. Bir an önce savmaya çalıştıklarını söylemiyorum kesinlikle. Bendeki gibi kronik durumlarda sorunu çözmek için tüm gün uğraşabiliyorlar da. Ancak aynı bölümde birden fazla uzman hekim ve asistan hekim olmasından ötürü, tedaviye sürekli aynı hekimle devam etme şansınız pek olmuyor. Kimi zaman da her hekime aynı bilgiyi tekrar anlatmanız gerekebiliyor. Böyle olunca da, hastalığınıza ve tedavi sürecinize tam anlamıyla vakıf olan bir hekim olmuyor. Ancak dosyanızda yer alan bilgilerden yapılabiliyor takibiniz. Oysa özel muayenehanede böyle bir sorun yok. Sürekli aynı hekimle görüştüğünüzden, size yapılan her şeyi tüm detaylarıyla biliyor. Günün her saati acil bir durumla karşılaştığınızda, telefonla ulaşıp bilgi vermek/almak gibi de bir avantajı var. Muayene sırasında zaman sorununuz da olmadığından, tüm sorularınızın yanıtlarını alabiliyorsunuz. Devlet kurumlarında bu şansınız pek olmuyor. Elbette özel muayenehanede sigorta geçmiyor. Bu da, uzun süreli tedavilerde çok ciddi bir maliyet demek.

Tedavi süreci için doktor ve hastane önerilerim aşağı yukarı böyle. Tedaviye başlamadan önce tüm bunları göz önünde bulundurmanızın, yararınıza olacağına inanıyorum. Tedavi sürecinin nasıl ilerlediği, neler yaşandığı, nelere dikkat edilmesi gerektiği konularına da ilerleyen yazılarımda değineceğim.

Glokom Tedavisi

Hastalığımız teşhis edildi ve tedaviye başlayacağız. Peki, glokom tedavisi nasıl olur? Tedavi edilebilen bir hastalık mıdır? Glokom tedavisinde nelere dikkat etmeliyiz?

Glokom, ne yazık ki geriye dönük olarak tedavi edilen bir hastalık değil. Yani yükselen tansiyon sonrası hasar gören sinir hücrelerinin yol açtığı görme kaybı, geriye döndürülemiyor. Glokom için uygulanan tedavi yöntemleri, hastalığın ilerlemesini önlemeye yarıyor. Tedavideki amaç, tansiyonun yükselmesini önlemek diyebiliriz kısaca. Dolayısıyla glokom teşhisi konmuş bir hastanın, bu hastalığa hiç yakalanmamışçasına kurtulma ve iyileşme şansı, günümüz koşullarında yok ne yazık ki. Glokom teşhisi konduktan sonra hangi tedavi yöntemi uygulanırsa uygulansın, tansiyonunuz dengelenmiş bile olsa, ömür boyu kontrol altında olmak zorundasınız.


Öncelikle, genel olarak glokom tedavisi için üç yöntem vardır. Bunlar;

1) İlaçla tedavi

2) Lazer operasyon

3) Cerrahi operasyon


İLAÇLA TEDAVİ: Burada ilaçtan kasıt, çoğunlukla göz damlalarıdır. Bunun dışında göz içi basıncını (GİB) düşürmek için kullanılan bir hap var. Hekiminiz, hastalığınızın durumuna uygun olarak size çeşitli damlalar önerir. Glokom tedavisinde kullanılan damlaların isimleri az çok biliniyor olmasına rağmen, ben burada herhangi bir ilaç ismi vermekten özellikle kaçınmayı tercih ediyorum. Zira her hastanın durumuna uygun olarak kullanması gereken damlaları, hastanın tedavisini yürüten hekim söylemelidir. Damla veya ilaç ismi vererek, hekim kontrolü dışında bir şey kullanılmasına sebep olmak istemiyorum.

Hekiminizin vereceği damlalar, genellikle GİB’nı düşürerek, tansiyon değerinizi dengede tutar. Bunun dışında GİB’nı düşürmek için kullanılan bir hap var. Bu hapı çok uzun süre kullandırmıyor hekimler genelde. Aniden yükselen ve/veya damlalara rağmen tansiyonun düşmediği durumlarda kullanılıyor. Bir de yine yüksek tansiyon değerlerinde GİB’nı düşürmek için hastaya serum bağlanabiliyor.

Genellikle ilk tercih olarak prostaglandin denilen ilaç grubu kullanılır. Bu gruptaki göz damlaları göz sıvısının gözü terk etmesini kolaylaştıran yeni kanallar açarak göz tansiyonunu %25-30 oranında düşürürler. En önemli avantajları kalp ve akciğer gibi iç organlar üzerinde yan etkiler oluşturmamalarıdır.

Etkinlik açısından ikinci sırada beta blokerler bulunur; bunlar göz içi sıvısının çıkışını değil de göze girişini (yapımını) azaltarak göz tansiyonunu %20-25 oranında düşürürler. Bu moleküller gözde önemli bir yan etki oluşturmazlar, ancak kalpte tekleme, nabız sayısında azalma ve nefes darlığı gibi yan etkileri görülebilir. Bu nedenle kalp yetmezliği ya da astım bronşit durumlarında kullanılmamaları gerekir.

Farklı göz damlaları birlikte kullanılsa bile genellikle göz tansiyonu %40’tan fazla düşürülemez. Bu nedenle örneğin göz tansiyonu 35 olan bir gözde elde edilecek maksimum düşüş 35 × 40/100 = 14 olacaktır, tansiyon 21’e inecektir.

İlaç tedavisinin yeterli olmadığı durumlarda ise lazer operasyon veya cerrahi operasyon seçenekleri devreye giriyor.


LAZER OPERASYON: Uzmanlar, dar açılı glokomda lazerin ilk seçilmesi gereken tedavi yöntemi olduğunu söylüyor. Bu özel glokom türünde göz içi sıvısının göz içinde dolaşımı ile ilgili bir sorun vardır, genellikle hipermetrop olan bu gözler nispeten kısa olup göz mercekleri normale göre kalın ve ön kamara denilen odacıkları dardır. Arka kamarada (odacıkta) üretilen sıvı yeterli miktarda öne geçemez ve irisin (renkli tabaka) arkasında birikerek onu öne doğru bombeleştirir ve sıvının gözü terk ettiği kanalların ağızlarının kapanmasına neden olur. “Lazer iridotomi” denen tedavi ile iriste küçük bir delik açılır, bu delik ikinci bir göz bebeği gibi işlev görür. Böylece göz içi sıvısının bozulmuş olan dolaşımı düzeltilir, odalar arası geçiş sağlanarak iristeki öne doğru bombeleşme ortadan kaldırılır ve boşaltım kanallarının ağzı açılmış olur. İşlem damla anestezisi ile oturur vaziyette muayene odasında (ameliyathanede değil) gerçekleştirilir, bir iki dakikada tamamlanır, göz kapatılmaz. Önemli bir yan etkisi yoktur. İşlem sırasında ve sonrası minimal ağrı, batma görülebilir.

Ben iki farklı lazer operasyon geçirdim. Bunlardan ilki, iridotomi denen işlemdi. İridotomi, yukarıda da anlatıldığı gibi, lazerle irise (gözün renkli kısmı) delik açma işlemi. Ancak her tedavi yönteminde olduğu gibi, iridotomi de kesin olarak çözüm olmayabiliyor. Bu, tamamen hastanın ve hastalığın durumu ile ilgili. Bazen ikinci, hatta üçüncü iridotomi yapılması gerekebiliyor.

Bunun dışında bir de Argon Laser Periferal İridoplasti (ALPİ) denen bir başka lazer operasyon çeşidi var. Hekimlerin söylediğine göre akut kapalı açılı glokom tedavisinde uygulanan bir yöntem ALPİ’de, bu kez gözün üst kısmına, kapalı olan kanalın açılması için bir işlem uygulanıyor. İridotomiden yeterli sonuç alınamayınca, ALPİ yapılmasına karar verdi doktor.


İridotomiye dair daha detaylı bilgiyi, sonraki yazılarımda bulabilirsiniz.


CERRAHİ OPERASYON: İlaçla ve/veya lazer operasyonun yeterli gelmediği durumlarda ise cerrahi operasyon kaçınılmaz oluyor. Adından da anlaşılacağı üzere, ameliyathanede operatör doktor tarafından gözünüz ameliyat ediliyor.

Cerrahi operasyonun çoğunlukla 65 yaş üstü hastalarda tercih edildiğini, böyle bir ameliyat için yaşımın (39) çok genç olduğunu söylüyor hekimim.

Sayılan bu üç tedavi yönteminden cerrahi operasyon hariç, diğerlerini son 10 aydır denedik, deniyoruz. Bunlara dair yaşadıklarımı da yine ilerleyen yazılarımda bulacaksınız.

Buraya kadar kısaca ve genel hatlarıyla glokom hastalığının ne olduğuna ve tedavi yöntemlerinin neler olduğuna değindim. Tabii bunlar, hastalığı genel olarak tanımlamak için yapılan anlatımlar. Her glokom hastasının kendine özgü durumu vardır ve bir hastanın deneyimi ile başka bir hastanın deneyimi, birbirinden çok farklı olabilir. Bu konu üzerine ayrıca başlı başına bir yazı yazacağım.


23 Ekim 2015 Cuma

Glokom Nedir?

Glokom Nedir
Glokomla ilgili internetten yapılan araştırmalarda, hastalığın tanımı genelde “göz tansiyonu”, “halk arasında bilinen adıyla karasu” şeklinde çıkıyor karşımıza. Aslında bu tanımlar, halkın rahatça anlayabilmesi için basitçe anlatıyor hastalığı. Yani “göz tansiyonu = glokom” gibi bir denklem, tam olarak doğru değil. Glokomun göz tansiyonunu yükselttiği doğru olmakla beraber, göz tansiyonunun yükselmiş olmasının ille de glokom kaynaklı olmayabileceğini söylüyor hekimler. Aynı şekilde tam tersine, glokom hastalığında her zaman çok yüksek tansiyon değerleri de görülmeyebiliyor. Öyleyse glokom nedir?


Vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinler ve oksijen, damarlarımızda dolaşan kan aracılığıyla iletilir hücrelere. Gözümüzün ön kısmında “kornea” ve “göz merceği” isimli iki önemli doku bulunur; keskin ve net bir görüş için ışığın bu dokulardan hiç kayba uğramadan geçmesi gereklidir, bu nedenle bu dokularda kan damarları bulunmaz. Bu yüzden, buradaki dokulara besinlerin ve oksijenin iletimi ile atık maddelerin tahliyesi kan yerine “göz içi sıvısı” denen özel bir dolaşım sistemiyle sağlanır. Bu sıvının, her iki saatte bir, gözden atılması gereklidir. Sıvının göz içine girmesinde bir sorun yoktur. Ancak çeşitli nedenlerle gözden tahliye edilemez ve gözde birikir. Bu durum, göz içi basıncının (GİB) artmasına neden olur. Bizim tansiyon dediğimiz şey, tam olarak GİB değeridir.


Göz içi sıvısının tahliye edilememesiyle artan göz içi basıncı

Kısaca özetlersek; göz içi sıvısı çeşitli nedenlerle gözden dışarı atılamadığı için göze bir basınç uygular ve bunun sonucunda göz tansiyonu yükselir. 

Göz içi sıvısı göze basınç uyguladıkça, göz sinirlerinde hasar meydana gelir ve oluşan bu hasar, kalıcı görme kaybına yol açar. Yani yükselen GİB sonunda gözdeki sinir hücrelerinin kaybı sonucu oluşan hastalığa GLOKOM denir.


GLOKOM BELİRTİLERİ

Glokom, tüm uzmanların söylediği gibi son derece sinsice ilerleyen ve neredeyse son âna kadar kendisini belli etmeyen bir hastalıktır. Rutin yapılan göz muayeneleri sırasında göz tansiyonunun yüksek olduğu belirlenmemişse, genellikle glokomdan şüphelenilmez. Uzmanlar, glokom belirtilerini şu şekilde sıralıyor:

Glokom, sıklıkla belirti vermez. Bilhassa açık açılı glokom ağrısız ve yavaş seyreder, bu sebeple erken farkına varılmaz. Hasta, görmesinde azalma hissettiğinde hastalık genellikle ileri safhalara gelmiştir. Tedavi başlanmazsa görme alanı bir tünelden bakıyormuş gibi daralabilir. Bu safhada da tedavi edilmezse kalan görme de kaybolur. Akut kapalı açılı glokomun belirtileri anidir: bilhassa gece bulanık görme, gece ışıklar etrafında haleler görme, görme alanı içinde bazı bölgeleri görememe (kör noktalar), normalde şeffaf bir doku olan korneanın bulanması, gözde ağrı ve kızarıklık, başağrısı, bulantı, kusma ve halsizlik belirtilerini gösterir.

Bende başağrısı veya benzer bir belirti görülmemişti. Olduysa da, böyle bir hastalığın varlığından bile haberim olmadığı için hatırlamıyorum. Ben, ilk kez 2012 yılının yaz başında, aniden gelen bir göz kararmasıyla beraber ani bir görme kaybı yaşadım. Bir gece koltukta otururken hızla kalktığımda, sağ gözümde bir kararma oldu ve görüntü tamamen gitti. Ani harekete bağlı olarak vücut tansiyonunun oynamasına bağladım bu durumu. Gece yatıp uyuduğumda, sabaha normal bir şekilde uyanmıştım. Bir ay kadar sonra aynı durum tekrar etti. Yine ciddiye alınacak bir şey olmadığını düşünüp üzerinde durmadım. Ekim ayında ise durum epey tehlikeli hale gelmişti benim açımdan. Yine bir gece balkonda laptop’ımla oturuyordum. Balkon ışığı da kapalıydı. İçeri geçmek için aniden kalkınca, aynı şekilde önce bir göz kararması geldi. Gözüme bir perde inmiş gibi gitti görüntü. Sağ gözüm, sadece nokta şeklinde ışıkları seçebiliyordu, bunun dışında tamamen simsiyahtı her şey. O gece de, sabaha geçeceğini düşünerek uyudum. Ertesi sabah kalktığımda kıpkırmızı ve şişmiş bir göz ve şiddetli bir göz ağrısıyla uyandım. Sonra hemen hastaneye gittim ve glokom teşhisi ilk olarak o gün koyuldu. Bunun detaylarını başka bir yazıda anlatacağım.


GLOKOM TÜRLERİ

Uzmanlar, glokomun iki türlü olabileceğini söylüyor:

1) Açık açılı glokom

2) Dar açılı glokom

Glokomun en sık görülen türü, açık açılı glokomdur. Tüm glokom hastalarının dörtte üçünde açık açılı glokom türü görüldüğünü söylüyor uzmanlar. Dar açılı glokom ise daha seyrek görülen bir glokom türüdür.

Bende görülen şekli için, ilk gittiğim hastanede “kapalı açılı”, “daha sonra tedavimi sürdürdüğüm hastanede ise “dar açılı” tanımları kullanıldı.

Dr. Şükrü Bayraktar, her iki glokom türünü şu şekilde anlatıyor;

Erişkinlerde görülen glokom hastalığını “açık açılı” ve “dar açılı” olarak ikiye ayırmak mümkündür. Daha sık görülen (tüm glokomların yaklaşık dörtte üçü) “açık açılı” glokomda sıvının çıktığı kanal sistemi muayene edildiğinde normal (açık) olduğu saptanır, ancak mikroskobik düzeydeki bozukluklar sıvının gözü terk etmesini zorlaştırmakta ve sonuçta göz tansiyonu yükselmektedir. Nispeten seyrek görülen “dar açılı” glokom ise genellikle hipermetrop gözlerin hastalığıdır, nispeten küçük olan bu gözlerde göz içindeki sıkışıklıktan dolayı göz içindeki sıvının göz içinde serbestçe dolaşımı engellenmekte ve sıvının gözü terk ettiği kanallar tıkanmaktadır. Sonuçta sıvı kanallarının tamamen devre dışı kalmasına bağlı olarak göz tansiyonu çok aşırı yükselip (göz tansiyonu krizi) çok kısa süre içinde kalıcı görme kaybı oluşturabilmektedir. Bu tür gözlerde eğer tam olarak kriz yoksa açık açılı glokom hastalarında olduğu gibi hiçbir belirti olmayabilir, bazen göz çevresinde ağrı ya da bir ışık kaynağına bakıldığında renkli haleler görülmesi söz konusu olabilir. Arzu edilmeyen böyle bir durumun ortaya çıkmaması için kriz riski taşıyan gözlerin saptanması çok önemlidir. Bunun için sadece göz tansiyonu kontrolü yeterli olmayabilir, şüphelenilen durumlarda mutlaka deneyimli bir uzman tarafından kanal sistemi özel bir mercekle muayene edilerek (gonyoskopi) riskli bir durum olup olmadığının kesin olarak ortaya konması gerekir.

Glokom teşhisi, tedavisi vs üzerine tıbbi bilgiler birçok özel hastane ve doktorun web sitesinde benzer şekilde yayınlandığından, aynı bilgileri buraya kopyalama gereği duymuyorum. Tedavi sürecini, tedavi için doktor veya hastane seçimini, ilerleyen yazılarımda anlatacağım. Glokoma dair tıbbi bilgi almak iki kaynak önerisinde bulunabilirim;


1) Beyoğlu Göz Hastanesi sitesi için burayı tıklayın 

2) Dr. Şükrü Bayraktar web sitesi için burayı tıklayın