Son blog yazımın üzerinden 6 sene 3 ay gibi bir süre geçmiş. Bu bloga bir şekilde denk gelip bana ulaşan, sorular soran çok kişi oldu. Bunca yıldır yazmamış olmama rağmen de hâlâ soruluyor. Bu nedenle hem güncel bilgileri aktarmak hem de sıklıkla sorulan soruları yanıtlamak istedim.
Aslında bu blogu açarken niyetim, yaşadıklarımı ayrı ayrı yazmak, her olayla ilgili ayrı ayrı bilgi vermekti. Ancak aradan 6,5 seneye yakın zaman geçtiği için geriye dönük olarak böyle bir şey yapmam pek mümkün değil. Anlatmak istediklerimi ve bazı önemli detayları tek başlık altında toplayacağım. Tüm glokom hastaları için önemli olabileceğini düşündüğüm bilgiler paylaşacağım.
Kendi sürecimi en başından anlatayım öncelikle. 2012 yılında sağ gözümde aniden bulanma ve şaşılığa benzer bir his başlamıştı. Bir gece kitap okurken oldu bu. O güne dek glokom teşhisi konmuş değil, ben de böyle bir hastalığı bilmiyordum bile. Göz tansiyonum yükselmiş ve akut atak geçiriyormuşum. Bilmiyordum. Gözlerimi çok yorduğumu düşünüp kitabı bıraktım, uzanıp gözlerimi kapattım. Sabah düzelmişti. İki üç ay sonra yine benzer bir şey oldu, yine gözümü yorduğumu düşünüp gözlerimi kapattım, uyudum. Sabah yine bir şey kalmamıştı. İki kez yaşamış olmama rağmen de doktora gitme gereği duymamıştım. Birkaç ay sonra bir gece balkonda oturmuş telefona bakıyordum. Balkonun ışığı kapalı, karanlık ortamda telefon ekranına bakıyorum. İçeri girmek için aniden ayağa kalktım da başım hafifçe döndü ve sağ gözümde görüntü gitti. Perde inmiş gibi mi desem, kararma mı desem, bilemiyorum. Yatıp uyursam yine sabaha bir şey kalmaz diye düşündüm. Sabah kalktığımda gözüm tamamen kızarmış, kanlanmış, hatta şişmişti ve görünü yoktu. Acilen hastaneye gittim ve glokom teşhisi ilk olarak orada kondu. İlk müdahaleler yapıldı, göz damlaları verildi. Tansiyon dengelendikten sonra düzenli olarak kontrole gelmem istendi. Üç ayda bir hastaneye kontrole gittim.
İlk iki yıl hem damlalarımı düzenli kullanmıştım hem de kontrollerimi aksatmamıştım. Hiçbir sorun yaşamadım. İki sene sonra damla kullanmayı bıraktım. Aniden. Kendi kendime. Elimdeki damlalar bitmişti, eczaneye gidip almam gerekiyordu. Ben o dönem hastalığın ciddiyetinin farkında değildim. Nasıl olsa iyiyim, bir şey olmuyor diyerek damlaları yenileme gereği duymadım. İki ay kadar sonra bir gece yine akut atak, sağ gözde görüntü gitti. Kıpkırmızı bir gözle kalakaldım evde gecenin bir yarısı. O dönem yaşadığım yerde yakınımda bir göz hastanesi yok. Eczaneye gidip daha önce kullandığım iki damlayı aldım, damlattım. Biraz düzelir gibi oldu. O arada da tesadüfen Beyoğlu Göz Hastanesi’ni buldum. 24 saat açıkmış hastane. Randevu almadan acilden giriş yaptım. Muayene eden asistan hekim, tansiyonla ilgili bir sorunum olmadığını, gözümün mikrop kaptığını söyledi. Buna yönelik bir damla verdi, 10 gün sonra kontrole gelmemi istedi. Hem glokom damlalarımı hem de mikrop için verilen damlayı kullanıyordum. Gündüz bir sorun olmuyordu ama gece gözümdeki görüntü yine bozuluyordu. Hastaneye gidip bunu doktora sordum. Mikrobun gece aktif olduğunu söyledi. Bu şekilde yaklaşık bir hafta geçti. Kontrole 3 gün kala gözümdeki görme sorunu iyice rahatsız edince, yakınımdaki bir hastaneye gittim. Muayene eden doktor, göz tansiyonumun çok yüksek olduğunu, acilen göz hastanesinde tedaviye başlamam gerektiğini söyledi. Beni hemen acil bölümünde sedyeye yatırıp serum bağladılar. İki ünite serum, iki adet tansiyon düşürücü ve göz damlalarına rağmen son ölçülen tansiyon değeri 45’ti! Artık öncesinde nasıl bir yükselmişse... Ve ben o yüksek tansiyonla geçirmişim bir haftayı.
Burada asistan hekimin hatası mı vardır? Belki vardır, bilmiyorum. Ama olmayabilir de. Tansiyon ölçümü kullanılan aletin adı tonometredir. Göz tansiyonunu ölçmek için 4 farklı tonometre kullanıldığını okumuştum ama genellikle iki tip tonometre kullanıldığını gördüm: Bunlardan ilki ve en yaygını, hava üfler (Non-kontakt) tonometre. Adından da anlaşılacağı gibi gözün içine hava üfleyerek tansiyon değeri belirlenir. Daha doğrusu iddia bu yönde. O aletler hiçbir şekilde doğru değer göstermez, hatta yüksek tansiyonu ölçemez. Defalarca akut atak geçirirken gittiğim hastanelerde o hava üfler tonometrelerle tansiyon ölçmeye çalıştılar ve hiçbirinde de makine ölçüm yapamadı. O zaman anlıyordum ki tansiyon değerim 40’un üzerinde. Çok net bir şey söyleyebilirim: Hava üfler tonometre ile yapılan ölçüm sonuçlarının yazılı olduğu kağıdı yırtıp atın, o cihazla teşhis koyulduysa da koşarak uzaklaşın oradan. Gördüğüm diğer tonometre ise Aplanasyon Tonometrisi veya Goldmann Tonometresi diye geçen tonometre. Ben buna genelde kısaca dijital tonometre diyorum ama aslında dijital tonometre daha farklı bir cihaz. Bu ikinci çeşit tonometre, göze anestezik bir damla damlatıldıktan sonra mavi ışık vererek ölçüm yapan bir cihazdır. En doğru değeri de bunlar verir. Beyoğlu Göz Hastanesi’nde de bu tonometrelerden kullanılıyor. Cihazın yanlış sonuç verme gibi bir ihtimali yok, hele ki o derece yükselmiş bir tansiyonda. O asistan doktorun muayenesi sırasında tansiyon değerim düşük olabilir. Damla kullanıyordum sonuçta. Göz tansiyonu yükselip çıkabilir. O an yapılan ölçümle aldığınız sonuç, sürekli aynı değerde kalacağınız anlamına gelmeyebilir. Şunu da yaşadım çünkü ilerleyen zamanda: Rutin kontrol için hastaneye gittim, muayene yapıldı, tansiyonum 15 çıktı ve 3 ay sonra kontrole gelmek üzere hastaneden çıktım. Hastanenin önündeki kafede oturup çay içtim. 10 dakika sonra ilaç raporu almam gerektiğini hatırlayıp tekrar hastaneye girdiğimde floresan lambaların etrafında haleler gördüğümü fark ettim. Bu, tansiyonun yükseldiğini gösteriyor. Hemen servise çıkıp doktora durumu anlattım, hemen ölçüm yapıldı, tansiyon 34! İki ölçüm arasında sadece 10 dakika vardı.
Bu bilgiyi anlatırken “Böyle bir durum da olabilir, bilginiz olsun” demek için anlattım. Yoksa “O ölçüme güvenmeyin, 10 dakika sonra yine çıkar” gibi bir şey söylemiyorum. Benim hastalığımın seyri biraz sıra dışı ve kronikti. Her hastada bu şekilde seyretmiyor süreç. Bu nedenle lütfen ama lütfen boşu boşuna evham yapmayın.
Kaldığım yerden devam edeyim. En son, kontrole 3 gün kala başka bir hastanede tansiyon değeri 45 ölçülmüştü ve bana serum bağlanmıştı. Sonrasında acilen Beyoğlu Göz’e gittim ve uzun süre devam edecek olan tedavi sürecim başladı. Gerçekten çok sıkıntılı, kabus gibi bir süreç yaşadım ben. Hastaneye gidiyorum, doktor ilaç veriyor, 1 hafta sonra kontrole çağırıyor, daha o gece fırlamış bir tansiyonla acilden giriş yapıyorum hastaneye. Sabah tekrar doktora gidiyorum. Yapılan işlemlerin çoğu pek bir işe yaramıyordu. Bir sürü farklı damla denedik. Her seferinde birkaç gün sonraya randevu verildi ve ben her seferinde aynı gece acilden giriş yaptım. Birkaç ay sürdü bu böyle. Bu da yine sizi korkutmasın. Bunu anlatmamın sebebi şu: Hani demiştim ya ilk iki yıl hiçbir sorun yaşamadım diye, eğer damlalarımı aynı şekilde düzenli kullansaydım ve kontrollerimi aksatmasaydım, bunların hiçbirini yaşamayacaktım. Damlaları kendi kendime bıraktığım, başka bir deyişle tedaviye devam etmediğim için oldu tüm bunlar. Glokom hastaları, buradan şu sonucu çıkarmalı: Glokom, hafife alınamayacak kadar ciddi bir hastalıktır. Tedavi hiçbir şekilde kesilmemeli, rutin kontroller aksatılmamalıdır. Doktorun verdiği ilaçlar, damlalar düzenli olarak kullanılmalıdır. Doktorun bilgisi ve onayı dışında bir şey yapılmamalı, başına buyruk hareket edilmemelidir. Tüm bunlara dikkat edilirse korkmaya, endişe etmeye hiç gerek yok.
Damlalar fayda etmeyince, bu kez daha önceki yazımda bahsettiğim iridotomi işlemi yapılmasına karar verildi. Bende bu işlem de işe yaramadı. Detaylarını o yazıda anlatmıştım. Sonrasında ALPI yapıldı (o yazıda bu da var). En son olarak doktorum yine ilaçlarımı değiştirdi. Bu işlemlerin ardından yapılan ilaç değişikliğiyle beraber göz tansiyonum aylar sonra dengelendi. Ben o birkaç ay içerinde hemen her gün hastaneye gittim. Neredeyse orada yatıp kalkıyordum artık, hatta gece acilden girip serum bağlattığım, geceyi hastanede geçirdiğim de oldu.
Tabii bu kadar tansiyon yükselmesi sonucunda sağ gözümde %20 oranında bir görme kaybı oluştu. Çünkü her yükselen tansiyonla birlikte göz sinirleri üzerinde basınç oluşuyor, bu basınç nedeniyle sinirler hasar görüyor, dolayısıyla görme yetisini de kaybediyordu.
Tansiyon dengelendikten sonra uzunca bir süre damlalarımı düzenli kullandım ve herhangi bir sorun yaşamadım. Bu olaylardan bir sene sonra İstanbul’dan taşındım, Muğla’ya yerleştim. Bu kez kontroller için buradaki bir hastaneye gitmeye başladım. Taşındıktan 3 sene kadar sonra bir gece damla kullanmayı unutunca, tansiyonum tekrar çıktı. Sonrasında yine düzenli kullanmaya devam ettim ama bir dengesizlik oluşmuştu. Birkaç kez gece yüksek tansiyonla hastaneye gidip serum bağlattığım oldu.
Glokomda göz tansiyonu genellikle gece yükseliyor. Gündüz yükselmesi çok nadir olmuştur bende. Gündüz yükselmez demiyorum, yükselebilir. Çoğunlukla gece oluyor bu ama. Bunun nedenlerinden biri karanlık. Işık değişimi, tansiyonun oynamasına neden olabiliyor. Örneğin odanın ışığı kapalıyken televizyon izlemek, glokomlu gözü rahatsız ettiği gibi baş ağrısı, baş dönmesi de yapabiliyor. Tansiyonun yükselmesine de neden olabiliyor. Aynı şekilde karanlık ortamda telefon ekranına bakmak. Bir dönem sinemaya gidemedim örneğin; zira salonun karanlığında perdeye vuran o kuvvetli yapay ışık hem gözümü rahatsız ediyor hem baş dönmesi yapıyor hem de tansiyonumu yükseltiyordu. Her glokom hastasında bunlar olmayabilir. Hastalığını çok daha rahat ve kolay geçiren hastalar var. Yine de karanlık ortamda televizyon, bilgisayar, telefon ekranına bakmamanızı, mümkünse ekrana bakarken odayı yeterli şekilde aydınlatmanızı öneririm. Sinema konusuna bir şey söyleyemem. Hiç etkilenmediği için rahatça sinemaya gidebilen çok kişi tanıdım.
Kasım 2020’de Fethiye’de yapılan kontrollerde hem glokomun hayli ilerlemiş olduğu görüldü hem de katarakt başlangıcı tespit edildi. Doktorum çok net bir şekilde ameliyat olmam gerektiğini, böyle bir ameliyat için de bu çevrede herhangi bir yer tavsiye etmediğini söyledi. İmkânım varsa İstanbul’a gitmemi önerdi. Bugünün geleceğini biliyordum, ne zaman gelecek diye yaşıyordum açıkçası. Büyük sürpriz olmadı bana.
2015 yılında Beyoğlu Göz’de süren tedavim sırasında doktorlarımla konuşmuştuk. Glokom Tedavisi başlıklı yazımda kısaca bahsetmiştim, böyle bir ameliyat için yaşım genç olduğundan, ameliyatı son seçenek olarak kenarda tutuyordu doktorlarım. O tarihte 39 yaşındaydım. Doktorlarımdan birinin “Ufukta ameliyat var” dediğini hatırlıyorum.
Glokom ameliyatı riskli midir? Neden doktorlar o dönem ameliyata yanaşmadı? Genç yaşta glokom ameliyatı olmak sakıncalı mıdır? Yine aynı şeyi söyleyeceğim: Tıpta riski olmayan hiçbir tedavi yoktur. Basit bir diş ağrısı için dünyada en çok kullanılan antibiyotiği alırsınız, bu da bir risk taşır. Hemen herkesin kullandığı ağrı kesicinin prospektüsünü okuduğunuzda, panik atağı tetikleyebilecek bilgiler bulabilirsiniz. En basit ilaç için durum buyken, cerrahi bir operasyon için risk faktörü kaçınılmazdır. Glokom ameliyatının biraz daha sıkıntılı bir yanı varmış ama. İnternette bu konuda her türlü korkutucu bilgi verildiği için bu riskleri burada yazıp iyice korkutmak istemiyorum. Kaldı ki tek çeşit glokom olmadığı gibi aynı çeşit glokom farklı bünyelerde farklı şekillerde seyredebiliyor. Bazı hastalar için ameliyat son derece kolayken, bir başka hasta için sıkıntılı olabiliyor. Zaten doktorunuz da size bu konuda gerekli bilgileri verecektir.
Aralık ayında İstanbul’a gittim. İlk muayeneyi bir hastanede oldum. Muayeneyi bitiren doktor, ameliyat için geç bile kaldığımı, çok daha önce müdahale edilmiş olması gerektiğini söyledi. Bu geç kalmanın nedeni, Fethiye’deyken rutin kontrolümü aksatmış olmam. Tabii bu aksatmanın da sebepleri vardı aslında. Bunlara şimdi değinmek istemiyorum. Bir an önce ameliyat olmam gerektiğini söyledi doktor. Katarakt başlangıcı da olduğu için, önce kataraktı alıp daha sonra duruma göre glokom ameliyatına karar vereceğini belirtti. Bilhassa benim durumumdaki bir hasta için bu ameliyat gerçekten riskliydi ve böyle bir karar için en az bir farklı görüş daha almam gerekiyordu. Hastane ve Doktor Seçimi başlıklı yazımda Dr. Şükrü Bayraktar’dan söz etmiştim. Ben kendisini 2015 yılından beri biliyordum. Kendisinin hem Türkiye’de hem de ABD’de glokom konusunda önemli çalışmaları var. Beyoğlu Göz’deki birçok doktoru da onun yetiştirdiğini biliyordum. Hatta bana o dönem hastanedeki doktorlarımdan biri de önermişti kendisini, “Bir de Şükrü hocamız görsün” diyerek. Açık konuşayım; o dönem ekonomik durumum özel bir muayenehanede bir tedaviyi sürdürebilecek kadar iyi değildi. Üstelik de Şükrü hocanın muayene ücreti, herhangi bir özel muayenehanedeki göz muayenesinden yüksekti. O dönem kendisine gidememiştim ama bu kez bu ameliyat için önce onun da görüşünü almak istedim. Yıllardan beri bildiğim, çokça duyduğum, bu nedenle şahsen tanışmadığım halde güvendiğim bir isimdi Şükrü Bey. Muayeneye gittim. Göz öyle bir noktaya gelmiş ki, Şükrü Bey bu ameliyatı yapmak istemedi önce. Birçok genç doktorun riskli diyerek tercih etmediği ameliyatları rahatlıkla yapan Şükrü Hoca, bana ameliyatımın çok riskli olduğunu ve bu derece riskli bir işe girmek istemediğini söylüyordu. Durumumun ciddiyetini buradan anlayın. Benim için de büyük bir yıkım olmuştu bunu duymak, zira en güvendiğim son noktaydı Şükrü Bey. Ameliyat yerine damla tedavisi denemek istedi. Damla hiçbir etki göstermeyince ameliyat kaçınılmazdı artık. Şükrü Bey, glokomlu gözde önce kataraktı alıp sonra glokom ameliyatı yapmayı tercih etmediğini söyledi.
Burada yine bir ara. Diğer doktorun fikri yanlış mıydı? Tıpta aynı hastalık için farklı çözüm yolları olabilir. Ameliyat yaparken de geçerlidir bu. Her doktor kendi tecrübesine göre bir yol belirler. Bir yöntem denenir örneğin, iyi sonuçlar verdikçe o yönteme devam edilir. Ya da yanlış sonuçlar veriyorsa o yöntem terk edilir. Dolayısıyla ilk doktorumun söylediği şey yanlış olmayabilir. Bu da bir yöntemdir. Nitekim Şükrü Bey de “Ben bun yanlış demiyorum” diye de özellikle vurgulamıştı bana. Onun söylediği şuydu: “Ben glokom ameliyatı yapılacak göze öncesinde katarakt ameliyatı yapmayı tercih etmem. Çünkü benim deneyimlerime göre bir göze kısa aralıklarla yapılacak iki ameliyatta, birinci ameliyat ikincinin başarı şansını düşürür.”
Bu kadar detaylı anlatmamın bir nedeni var elbette. Aynı hastalığa, aynı hastaya, aynı göze iki farklı doktor bakıyor ve iki farklı görüş çıkıyor. Bunlardan ikisi de doğru olabilir, biri doğru diğeri yanlış olabilir, ikisi de yanlış olabilir. Bu nedenle özellikle çok ciddi durumlarda bazen üçüncü bir doktorun görüşünü almak da gerekebilir. Tabii yine tıp bilimini biraz anlamış biri olarak diyebilirim ki, fazla oy alan bir görüş de her zaman doğru olmak zorunda değil. Yani, iki doktor “Önce katarakt alınmalı” derken bir doktor “Bence alınmamalı” diyorsa, çoğunluğun fikri de doğru olmak zorunda değil. İyice kafa karıştırmak değil tabii amacım. “Öyle yapsak olmuyor, böyle yapsak olmuyor” demeyin. Ben sadece iki doktorla görüştüm. Şükrü bey, öteden beri uzmanlığına çok çok güvendiğim isim olduğu için onun önerisini kabul ettim. Burada seçim biraz hastaya kalıyor. Gerekli görürse 5-6 farklı doktordan da görüş alabilir, bunların sonucunda bir karar verebilir. Ben kararımı vermiştim ve vakit kaybetmeden ameliyat için tarih belirledik.
Açıkçası çok korkarak ve gergin bir şekilde girdiğim ameliyat bir hayli başarılı geçti. Ameliyat sonrası kullanmam gereken damlalar verdi doktorum, düzenli şekilde kullandım. Bir iki hafta içindeki kontrollerde tansiyonum 8-10 gibi değerlere düşmüştü. Ameliyattan bir ay sonra bir kontrol daha oldu, onda da herhangi bir sorun çıkmadı. 6 ay sonraki kontrollerde de her şey yolundaydı. Tansiyon değerlerinde bir sıkıntı olmadı. Hatta doktorum bana ameliyat öncesine oranla görmemde iyileşme bile olduğunu söyledi. 8 yıldır kullandığım ve ömrümün sonuna kadar kullanmam gerekeceği söylenen göz damlalarıyla da vedalaştım. Bana en büyük sürpriz bu oldu. Zira Şükrü Bey, ameliyattan önceki konuşmamızda damla kullanmaya devam edeceğimi söylemişti. Üç farklı damlayı gün içinde toplamda 6 kez damlatıyordum. Göz damlasının olmadığı bir hayatı düşünmüyordum artık ilerisi için. Bir yıldır damla kullanmıyorum. Bu aralar yine kontrol zamanım geldi. Bu ay içinde tekrar İstanbul’a gidip Şükrü Bey’e muayene olmayı planlıyorum.
Benim sürecim böyleydi. Bu blogu ilk yazdığım 2015 yılından bugüne dek, bana ulaşan ve sorular soran çok kişi oldu. Hepsini bilgim ve deneyimlerim dahilinde yanıtlamaya çalıştım. Sık sorulan ve çoğu kişi için ortak olan soruları, daha sonra ayrı bir yazıda tek tek yanıtlamayı düşünüyorum. Umarım o da bir 6 yıl sonra olmaz 😊